
Uzmanlık alanımız, düşünce yapımız veya hobimiz ne olursa olsun, bu hayatta bir dükkanın içi var, bir de vitrinimiz... Vitrini kullanmadan hiçbir iş yapamayız, hatta ne olduğumuzu topluma anlatamayız. Vitrinimizde sergilediğimiz her şeyse mutlaka bir sunum, bir rol ve paketten ibarettir.
Vitrinimizin önünden gün içinde kaç kişi geçerse geçsin, aslında biz özde vitrinin arkasındaki dükkanımızın içindeyiz. Orada çayımızla, kahvemizle, esas fikirlerimizle ve emeğimizle aslında gerçek kendimiziz... Orada kendimize karşı tam dürüst oluruz. Dertlerimizi, hüzünlerimizi, yapamadıklarımızı, mutluluklarımızı bir tek orada tam anlamıyla kendimize itiraf ederiz. Bir yandan bu hayatta var olmak için de vitrinimize muhtacız.
Burada önemli olan; hızla akıp geçen saatler, günler ve aylar boyunca şaşıp, yanılıp, kendimizi tümüyle o vitrin olarak görür hale gelmememizdir. Varoluşun belki de en büyük tuzağı budur. İşte o zaman o vitrin ne kadar çekici, alımlı ve ihtişamlı olsa da, dükkanımızın içinde çok az zaman geçirdiğimizden benliğimizin sadece yansıması oluruz. O zaman kendi içsel gerçeğimizden de koparız ve bu hayatı, ne yazık ki vitrinde ihtişamlı, ama içeride kimsesiz olarak yaşayıp, sona erdiririz.
Vitrinimizi özenle geliştirelim ve temiz tutalım; ancak dükkanımızın içinde de mutlaka sık zaman geçirelim.
Ömer İlhami Dalman
AZRL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder