7 Aralık 2010 Salı

Serseri bir ruh

Umutsuz, yaratıcılığı günün rutinleriyle, adetlerle, kurallarla çevrelenip, vasat hale gelmiş, ruh rengi genelin grisine uymuş, gece-gündüz kesik ayrımı ile yaşayan 'mahkum bir ruh' olmaktansa; serseri, ipsiz-sapsız, cıvıtan, hayatın b..kunu çıkaran ama "ruh" denen şeyi derinliğine tanımış bir insan olmayı yeğlerim. Zaten de öyleyim!..

Be gafiller, be tutuklar, kapalı kutular! Hala anlamadınız mı;
sonsuzluk ve ulvî hayata ulaşmaya çalışmış ve bunu başarmışların birçoğu hep kendi kafalarının dikine gitmiş insanlardır!?

İnsanlığın en baştan beri türlü şekillerde istismar edilmesine neden olan
'ruhen sonsuzlaşma', yani Yaratan'a varma olgusunun, bazı farklı ve duyurulmamış amaçlarla rutine ve genele bağlanmış yöntemlerin, sadece 'sonsuza hamile' kalmaktan öteye geçmediğini hala görmediniz mi?!

O karın şişti, şişti, büyüdü. Hayatınız boyunca
dev gibi bir yük olarak tarafınızdan taşındı, ama hani? Nerede o tosuncuk bebek?! Hala doğmadı değil mi?!..

Be gafiller, be yenikler, be rutinin kurbanları! Dünya uygarlığının bütün aşamalarına basamak olmuş, fikirleriyle çağları temsil etmiş, insanlığın düşünce hayatına önderlik etmiş o bayraktarların aslında tamamen kendi orijinal ve özgür düşünce yolları ile bütün o kutsal keşifleri yapabildiklerini hala anlamadınız mı?!


Bilinen ve ezberletilmiş bütün gerçekleri ellerinin tersiyle ittikten ve sonra herşeyi kendi yollarıyla ve kendi kabulleriyle en baştan yaratıp, dünyayı kendi tanımlarıyla tarifledikten sonra en yüksek sıçramalarına ulaştıklarını anlamadınız mı?!


Onun-bunun ne düşündüğüyle, neleri kabul ettikleriyle, hangi otoritenin altında neleri kopyalayıp uyguladıklarıyla asla ilgilenmediklerine dikkat etmediniz mi? Simgesel ve takıntılı ortak nesneleri, rutinleşmiş anlayışları adına üzerlerinde diğerleri gibi taşımadıklarını hiç farketmediniz mi?!


Kendi ruhlarının orijinindeki o en saf noktaya, bakir bir bilinçle, baskı altında olmayan bir ruh yapısı ile nüfuz edebildiklerini ve orada buldukları masum, keşifçi bir benlikle açılımlara uğrayıp, hayatın öğelerine ışık tutabildiklerini hala anlatamadınız mı o fosil ruhlarınıza?!

Özgür bir ruha kavuşup, gerçek sonsuzluğun ayaklarınızın dibinde, kapalı ve kilitli bir kutuda hayat boyu sizin onun açmanızı beklediğini mezara girince mi keşfedeceksiniz? Kıçınızda ve vücudunuzda çürümeye yüz tutmuş bütün deliklerinizdeki o kemirgenlerle, solucanlarla, bok böcekleriyle ve leş yiyicilerle iç içeyken, bir de sonsuzluğu keşfetme işine girmeniz o noktada biraz zor olmayacak mı?!

Doğrusu hayat boyu kendini onun-bunun sipariş bilgileri ile uyutmuş, rutinlerin kurbanı olmuş, ezberleri bozamamış ve takık kalmış, sonra da mezarda orası-burası kemirilip, bitirilmiş bir fosil olmaktansa; kendi olup, kendi gibi yaşayıp, dilediği her şeyi keşfedip, aydınlığa adım adım yaklaşmış serseri bir ruh, bir kâşif olmayı yeğlerim.

Ve inanın bana; inadına, alayından da daha kutsal halde mezarıma girerim!


ARIZA ADAM

Ömer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder