25 Ağustos 2018 Cumartesi

Özgür Martı'ya uyarılar

Eskiden cesaret edememişti "martı" olmaya. Sadece aşağıdan izler, bir adım yukarı atmaya korkardı. Martılar ise hep yukarıdan bakardı.

Halbuki ne kadar da normaldi o özgürce uçan martılar...

Eski ürkek çocuk illa ki büyüyecekti. Büyüdü de...

Erken martı olduk belki. Uyardık. Dinlemediler. Belki çekindiler, cesaret edemediler. Gelmemişti zamanları henüz.

Oldu bazı kulak verenler. Birlikte uçtuk kimi zaman. Yukarıdan bakarken; kıyılarda dolaşıp, ellerindeki taşlarla bize bakan çocukları gördük sonra. Güldü yanımda benimle uçan eski çocuk. Hemen başıboş bırakmadım sonsuz göklere doğru uçsuz-bucaksız. Çılgınca çırptı kanatlarını, bütün aşağıdakileri kendine baktırdı. Henüz denemelerdeydi hareket kabiliyetini. Bir en yukarı, bir aşağı dalışlar, pikeler, zikzaklar...

Çok dikkat çekiyordu. Çığlıkları umarsız, özgürlüğünü haykırırcasına, tüm kıyıların dikkatini çekercesine!

"Dur!" dedim, "Biraz sakin ol.".

Tüm sevincini yukarıdan bütün gökyüzüne haykırma! Kıyıdan izleyenleri korkutma!.. Hemen bilmesin herkes, gerek yok. Sessiz, sakin devam et uçuşlarına. Zaten yamacında bitecek senin gibi olan martılar.

"Gecikmiş özgürlüğün kanat sesleri sarsıcı olur. 'Yeni' olduğunu anlatır. Çılgın derler adama. Çok da haykırma, çıldırma! Usul usul çıkart tadını." dedim.

Bu gökler bizim... Tüm renklerin beyazındayım, beyazındayız. Ama gördüğümde uyarmak görevim...

Sonra çekildim yakınından. Bıraktım özgür uçuşlarına. Umarım "genç martı" alınmamıştır.

Emek vermek, bazen uyarmak, sonra geri çekilmek bile risktir Seven Usta'ya...


Ömer Dalman
ARZ
25.08.2018


23 Ağustos 2018 Perşembe

Bildiğin İnsan gibi değil













Sevinç, coşku, mutluluk dediysek
öyle yeşile yayıl, otla, emzir
camışlar gibi takılma hesabı değil...

İki fotoğrafla esenlik verdiysek
susuz-sabunsuz
anlık sığ duygularla değil...

Hoştur biliyorum
kıyılarda gezinmek bazen
vuruşlarını izlemek
dalgaların taşlara
nefesi içine çekmek sadece
bildiğin insan olmak
öylece takılmak...

O kadar masum değil
o kadar şeytan da değil
ama karışık biraz hallerim
alışılmamış...

Mutluyuz dediysek
susuz-sabunsuz
felsefesiz sığlarda
bildiğin insan gibi de değil.


Ömer Dalman 
ARZ
23.08.2018

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Tefekküre dalsak mı?

















Paylaşıyoruz birbirinden güzel
binlerce alınmış notu
filozof esintilerini
zemine damlayan kanı bazen
kırmızıyı, yeşili, siyahı...

İnsanken edindiğimiz edebi
görgüyü
derinleri, dipleri
almaları, vermeleri
aslında çoğu da sığ...

Gelmiyor sonu incilerin
diziyoruz karşılıklı
koyuyoruz beğenileri
alkışları
bazen kışkışları...

Kolyeler yapıyoruz boynumuza
birbirinden renkli
kimi uzun, kimi kısa
doyamıyoruz tanelerine
çokluk alemi burası...

Peki...
Hızlanıyor mu zerreler?
Oluyor muyuz o ışığın kendisi?
Yarıyor mu gerçekten
her gün binlercesi
yazılar, çizgiler
filozof derlemeleri?

Okumakla mı başkalaşım?
Hatim indirmekle mi binlercesini
ve paylaşmakla mı?

Yoksa...
Her şeyi bırakıp
kaybolup ortadan bazen
çekilip mabedine
cesaretin var mı?

Tefekküre dalsak mı?..


Ömer Dalman
ARZ
22.08.2018


21 Ağustos 2018 Salı

Bilin yeter
















Yok çok özet bugün
makinede olduysa tostum
bulduysam yeni bir düşünce
ya da pek mutluysam :)
oyalamayacağım facebook duvarımı.

Yok çok gösteriş bugün
kendimle meşgulüm
hobilerim, işlerim, iletişimlerim...

Biliyorsunuz buradayım
nefes alıyorum
ve bilmedikleriniz
cümbür cemaat ruhum :)

Varım ya
yeter dostlarıma
belki bir gün samimi bir çayda
karanlıkta mum ışıklarında
alır yürür sohbetimiz.

Yok çok özet bugün
kendimleyim bütün gün.
Karşımda sayfalar, kelimeler
fonda çalan güzel müzikler
el altından yazışmalar
dostluklar
aklımın merkezinde sevdiğim...
yok gerek bugün alkışa
şımartılmaya.

merkezimdeyim
sizinleyim
bilin yeter...


Ömer Dalman
ARZ
21.08.2018


20 Ağustos 2018 Pazartesi

Harbi Kadın - Harbi Kadın - İnsan


Bana takılıyorsan; öyle beğendiği ve aklına koyduğu bir kaç bayanın profilinin sürekli eteklerinde takılan yağcı hormonlu erkekler gibi olmayacan... Edebiyatı, dostluğu, çakma bilgeliği kendine maske edinip, mesajlaşanlardan olmayacan...

Bana harbi harbi gelecen!.. Aklında bir şey varsa açıkça söyleyecen ki; kolpa durumuna düşme sonra.

Harbi kadın olmak veya Harbi Adam olmak; işte bütün mesele de bu!..

Hatta mesele aslında; harbi insan olmak... Erkeklik veya Kadınlık birer motif olarak onun arkasından gelmeli. Çünkü inan bana yalakalık yaptığında bu karşındaki veya onun yanındakiler tarafından anlaşılıyor. Ancak güzel sözleri ve iletişimi tabii ki herkes seviyor. Ben de seviyorum. Ama benim başıma çok gelmez, çünkü erkeğim. Hatta iyi ki de erkeğim, çünkü bu sayede yağcıların yanaşma ihtimali çok az oluyor. Yanaşan insanlarsa samimiyetle ve dobra dobra yanaşıyor.

Bana takılıyorsan; çocuk olacan, çılgın olacan, inanan olacan... Sonsuz kombinasyonları benliğine sığdırmış olacan... Yargılanma endişesinden uzak olacan.

Hormonlu yanaşma adamlar gibi kırıtarak, kıçında yırtık don varken, karşısındaki kadına kendini asil bir salon erkeği gibi gösterenlerden olmayacan!

Harbi insan olan, kadın olsun, erkek olsun muzaffer ruhlar; sizi seviyorum! Bir gün tek bir ağaç gibi bütün şekilde masum ama renkli o kutlamada mutlaka buluşacağız!

Sevgilerimle...


Ömer Dalman
ARZ

20.08.2018


Aykırı Kabuller

Kolay olmadım ki hiç... İşte, aşkta, sevginin en dip noktasında ve kendi uzayımda...

Kolayı da sevmedim ayrıca. Sadece zorumu göstermedim.

Sevdiğim için...

Yaşamın da bu zamana kadar pek kolayını görmedim. Yadırgamadım, çünkü zorun özünden geldim.




Paradoks bu ya; aslında kendimde hep sadeydim. Sıfır noktasında, her şeyi gören, izleyen...

Tadını çıkarttım tabii... Ateşlerde de yandım haddinden fazla. Yetmediği yerde kendimi ateşlere verdim herkesten uzakta. Belki de bilerek, önceden cehennemi de burada yaşadım. Gocunmadım, pişman olmadım. Arada mutlaka cennetimde nötrlendim, temizlendim. Şeytan şeytandır, Melek melektir dedim. Asla birini silmedim.

Yanımdan geçerken dirsek teması ile kendini fark ettiren 'aykırılar' çok oldu, halen de olmakta... Doğrudan veya dolaylı; yine yerimde oturdum, çaktırmadım!.. Çünkü hepsinin toplamını çok önceden içime çektim. Zerrelerimi onlarla parçaladım. Kontrolsüz dellenme ve paniklemeleri bazen duyduklarımın karşısında yan cebimde tuttum, ortalığa saçmadım. Dedim ya; ben hepsini çok önceden fileme tepeleme doldurdum! Aşılarımı herkesten önce yaptırdım, sakınmadım.

Tüm dozları en baştan yüklediğinde benliğine; sonradan duyma aykırılıkların hafif kaldığını gördüm. Aksine zerrelerimi hızlandırdılar. Bazen üzümleri koydum yan cebime, bağını sormadım. Pek de güzeldir tatları!..

En tepesindeysen tüm mevcudiyetinle duyguların ve her şey en doğal haliyle kabulündeyse; yanından geçen rüzgarları tatlı meltemler gibi dinlersin. Geçmişini görürsün, koklarsın, hatırlarsın ve oturduğun yerden, sana doğru doğrudan gelen ve sana doğru gizliden yansıyanların son nokta sonuçlarını belki de onlardan önce motivasyon olarak benliğine katarsın. Müdahalelerle oyalanarak, odaklanmanı alt detaylara hapsetmezsin. Yaşanacakların hepsi, sana ait olmasa bile, en üst yorumu yaptığında, o her neyse, kendisinden bile kat kat yüksek kazanımı depolarsın. Çünkü olasılıkların hepsini zaten kabulünde barındırırsın.

En üstte otur. Her şeyi izle, düz geçme, sığ kalma. Rahat ol, emin ol...

Hayat tek yönlü bir gidiş değildir. Yan yollar sana kendini gösterdiğinde kimseyi yargılama, anlamaya çalış.

Ustaysan; kayıpsız, yıkıntısız büyüyerek devam edersin.


Ömer Dalman
ARZ
20.08.2018


19 Ağustos 2018 Pazar

Yazmak ve Konuşmak zorundayım!

Yazmak zorundayım... Konuşmak zorundayım.

Bazıları gibi ben de çok şey biriktirdim çünkü. Çok yere girdim, kendimden ötelere geçtim. Cehennemdeki ateşin bile bazen zevkini bildim. Unutmadım cenneti o sırada. Koordinatlarımı şaşırmadım asla! Yoksa koca bir binayı heba ederdim. Gittiğim yeri bildim, döneceğim yeri bildim, şaşırmadım.


Bazen şaşırttım. Şoke ettim. Sadece gitmelerde kalmadım çoğunun sandığı gibi fiziksel... Bedenden de gittim çoğu zaman uzaklara. Bildiğin koptum yani... Öyle her yazanın dediği kopmalardan değil, harbi harbi koptum. Doğaldı; kimine göre hata dediklerinden de yaptım. Uzun süre dietimi ödemedim, daha çok arındım. Aracı oldum...

Nefes almanın gerekmediği o yere başımı soktum. Geri döndüm, duyularıma şaşırdım. Gereğince verildi, uymaktayız mecburen dedim. Yürümenin gerekmediği, yemeğin olmadığı, ağırlıksız ama çok özgür...

Teşekkürlerim sonsuz sebeplerime, itkilerime, yoldaşlara... Görmediğim nice koruyana ve en yakınımdakine...

Oradayken de, buradayken de okyanus oldum. Hala küçücük bir çeşmeden burada, ara ara akıtıyorum suyumu. Kesiliyor bazen... Varsa sebep; gürül gürül çağlıyor, nötrleniyorum. Sudan almayana kızmamayı öğrendim. Ama yakınımdaysa uyarmayı, hatırlatmayı görev bildim.

Yaş oldu 49... Zamanı geldi.

Artık daha çok yazmak, daha çok konuşmak zorundayım.


Ömer Dalman
ARZ
19.08.2018


'Çılgın Ucube' de



Bazen hiçlikte
sonuna kadar felsefe
bazen piçlikte
ayıplara inat
yanaşamadıkları tam o yerde

Demedik mi defalarca
'tek yönlü bir gidiş değildir hayat' diye!
Döndüm geldim defalarca
kimilerinin gitmeye çalıştığı o yere.

Biliyorum gölgeyi
biliyorum ışığı
en cazip günahları
melekle, şeytanla atışmayı
ve özde saf kalmayı.

İster usta
ister 'çılgın ucube' de!..


Ömer Dalman
ARZ
19.08.2018


18 Ağustos 2018 Cumartesi

Gizli Hormonlu Çakma Bilgeler



Çok bal arıları gördük zaman içinde. Hem kendi etrafımda, hem de nice güzel tanıdık-tanımadık kadınların etrafında...

Tabii bizim balımız onların sadece bazılarına hitap eder. Bizim rotamız en azından hormonları %20'lere indirgenmiş bir dostluk yoludur. Bu bal arıları çeşitli güzel kadınların ağızlarının içine bakarak takılırlar sosyal medyada. Buradaki sahte dostluğu, kimi zaman aslında arınılmamış bir göstermelik koçluğu, samimi olmayan bilgi paylaşımını, hormonları kelimeler ile süsleyerek yapılan beğenileri fark etmeniz çok kolaydır.

Yemedik yutmadık hiç bir zaman. Bu yüzden biraz korkulan, çekinilen kişiler olduk. Tersimize geldi mi çünkü depremler yaratanlardanız. Bazen fevriyiz, ama çok zeki...

Fark ettiğimiz hormonlu bal arılarının da yüzüne vurmadık. Gördük, bildik, kafamızda doğru yerlere koyduk onları da, ama asla takibe almadık. Çünkü bilgilerinin saflığına güvenmedik.

Yok saymadık onları da... Bu hayatta hormonlar da, gül de, karanfil de, papatya da lazım. Herkesin bir yeri var. Doğal saydık.. Sakin ve bilgece olgun durduk.

Ayrıca kimseye de 'kuşunu kes, öyle takıl' da demedik! Ama insan kendini belli ediyor.

Tek eleştirim; sosyal medyada güzel bayanlara katılımda bulunurken, biraz daha dürüst olmaları gerekmesi... En azından bilgiyi, bilgeliği ve dostluğu hormonlar için kullanmamaları... Dedik ya; kuşunu kes de gel demedik hiç bir zaman! Ama kuşunu, bilgi ve bilgelik maskesi ile yandan yandan yanaştırma, anlaşılıyor. Kuşunu özelden yanaştırmalı hormonlu bal arıları...

Bu sadece sizi daha saygın ve dürüst bir yere oturtur. Yoksa bizde her yer kuş, her yer bal arısı! Parmağımızı şıklatsak hamdolsun elimiz boş kalmaz.

Seviyorum sizi adam gibi dürüst olanlar! ve diğerleri: İyi ki sizler de varsınız. Etrafa çekici kokular salglıyorsunuz yine de... Emin olun sizler de lazımsınız.


Ömer Dalman
ARZ
18.08.2018


Tatil Kafası, İş Kafası ve CV



Bayramın geldik dibine yaklaştık.

Elinde değil; tatil hissi en ciddi, en çalışma tutkunu insanı bile gevşetiyor. Hayatta çalışmak ve kazanmak dışında başka keyifler ve keşifler de olduğunu hatırlıyor insan uzun tatillerde.

Çok hastasıysan; ara sıra tatil ortamından kopup, bir kaç saat iş yapmana yine de hiç bir engel yok! Bunu bilmek; çalışma tutkunlarının ek bir moral kaynağıdır tatil süresince. Yooo! Sakın benim bir çalışma tutkunu olduğumu ima ettiğimi çalıştığımı sanmayın! "İşe gitmek mecburen... Eve dönmek mecburen." demişti MFÖ o muhteşem şarkısında!.. Aileden zengin olsaydım siz zannediyor musunuz ki; ben kıçımdan terler damlaya damlaya ha bire tasarım yapayım?.. Yok öyle bir dünya bende... Ben eşşekler gibi çalışmış bir insan olarak bile asla Ziya Paşa'nın 'ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz' beytinde ifade ettiği gibi düşünmedim. Bu da benim seçimim kardeşim! Ben biraz serseri, biraz aşık, sevgi düşkünü, bazen patavatsız, saldırgan, çok çalışkan bir gönül adamıyım. Arıza Adam'ı da; hayatı çileleriyle, güzellikleriyle, ama en samimi şekilde yaşayarak hayata geçirdim.

Samimi olduğum insanlarla yolumu oluştururken asla onun ayinesine (!), yani işine pek de bakmam. Aksine laflarına çok önem veririm. Yani ben lafa bakarım kardeşim!.. Laf ve kelimelerine samimiyetle gönlünü yükleyen insan, isterse sokak serserisi veya kağıt toplayıcı, hatta bir evsiz olsun benim için bir çoğundan daha önemlidir. Hayat kadınlarının da, katillerin de, ayyaşların da aralarında mutlaka usta filozoflar olduğunu gördüm. Ha! "Onların ayineleri de kendi olayları..." dedim, yürüdüm.

Ben dostluk ateşimi karşıma yeni gelmiş bir insana açarken, tabii ki oturup kalkmayı bilmesine de dikkat ederim, ama asla dost adayımın karşıma CV'si ile gelmesini bekleyenlerden değilim. O zaman nerede kaldı on yıldır sergilediğim Arıza Adam konuşmalarımdaki samimiyetin, inancın, delikanlılığın önemli?.. Nerede kaldı yıllardır yazmakta olduğum makale ve şiirlerimdeki o ahengin inandırıcılığı demezler mi? Daha önemlisi; ben demez miyim bunu kendime?!

Yine geldik yeni bir uzun Kurban Bayramı'nın dibine ve bekliyoruz start tabancasının patlamasını... Her şeyin iş-güç olmadığının, dostluk, sevgi, eğlence, aşk, hatta eksik kalmış es geçilmiş arayışlar  gibi insanın öz kavramlarının katıksız yaşanabileceği bir kaç günün hala mümkün olduğunu hatırlıyoruz tekrar! Ne kadar güzel!..

Koydum şimdi yeni bir fincan nescafe. Yanında adıyamanlı sigaram ve fonda çalan Gipsy Kings şarkıları... Şerefinize kaldırıyorum fincanımı!

Herkese iyi bayramlar!


Ömer Dalman
ARZ
18.08.2018


16 Ağustos 2018 Perşembe

Nedir zor olan biliyor musun?

Nedir zor olan biliyor musun?..

Bazılarınız biliyor...

Erken yıllarınızda uzun ve derin yollar almışsanız; yakınınızdaki bazıları koruma kalkanlarıyla, kapalı erkek-kadın enerjileriyle tek bir çizgide hayatı yaşadılarsa... Keşfetmedilerse, yaşamadılarsa, yüzeyde kaldılarsa ve hep geri durdularsa...

Yıllarca kapılarını, elinizde o ışıklı gaz lambasıyla çalmanıza rağmen, uyanmadılarsa... Uykuya geri döndülerse...

Sonra siz kendi evriminizde özgürce, gizlice bazen yol aldınızsa, boyutlandınızsa...

Görmeyi, duymayı, dokunmayı aşar olmuşsanızsa, ölmeden önce öldünüzse...

Onlara israr etmenize rağmen koca hazinenizin içindeki tek bir inciyi bile, çekindiklerinden, korktuklarından dolayı alamamışlarsa ve yıllarını kapalı sessiz, kimsesiz bir kutuda yaşamışlarsa...

ve en sonunda!

Siz göklerde gezinirken; ektiğiniz o yıllanmış tohunların kendi içlerinde daha yeni patladığını görmüşlerse... Geç de olsa olması gereken zaferi şimdi şimdi zerrelerinde hissedip, coşmuşlarsa...

Ömrün yarısında, geciktirdiklerinin hangisini hangisine dizeceklerini, sığdıracaklarını şaşırmışlarsa...

Sizi o rengarenk sakin göğünüzden, binbir fedakarlıkla yeryüzüne tekrar inip, ona eşlik etmenize zorunlu kılmışlarsa..

ve kimi zaman kulaklarına fısıldadığınız o meltemleri, fırtınaları şimdi yeni keşfedilmiş Amerika topraklarının yüce kaşifi gibi çevre köylere çığırmaya başlamışlarsa...

O eski köydeki bilge yaşlıların karşısına geçip, gecikmiş kazanımlarla şimdi bazıları zafer çığlıkları atıyorsa...

İşte bu zordur dostum...

Her şeye aracı olmak, bazen en büyük düşman sayılmış olmak, aslında hiç bırakmamak ve yanında olmak, bazen ne yapacağını bile şaşırıp, kendinde öylece kalmak...

Ve sonunda o gecikmiş zaferi, yaşlı bilgelere bir teşekkür bile etmeden, köy köy dolaşıp, elinde yazıtlarla, törenlerle, danslarla kutlamalarına sabretmek, izin vermek ve hala olgun durmak... İnadına sevmeye, sarmaya ve belki bilmediği özverilere devam etmek...

İşte bu gerçekten de zor değil midir dostum?..


Ömer Dalman
ARZ
16.08.2018


Gerçek Zafer

Güzeldir kendini kazanmak
yeni bahçelerini keşfetmek
ışıyan bir karadelik gibi
tüm gücü kendinde bulmak...

Kendinle kutlamak
kendinle coşmak
adeta ötesi yok gibi
gerek yok gibi hissetmek...

Açıldıkça gözlerin
kendinden ötede olacaksın
başkaları için de kutlayacak
dört bir yana yayılacaksın.

O zaman sen
inan ki sen
azaltacaksın egoyu .

En büyük zaferin
daha ötede
daha ihtişamlı
o masum coşkulu cümbüşte
senden büyük olduğunu bulacaksın.

O zaman
haydi sevin şimdiki zaferine!
dök kurtlarını
Ulubatlı Hasan gibi tepede bir zaman
ve sonra daha da genişle
kendine güldüğün her gün
varsa seninle gülenler
işte o zaman gerçek zaferdir
kazandığın
o tepeden de indiğin gün.


Ömer Dalman
ARZ
16.08.2018


15 Ağustos 2018 Çarşamba

Ciğerini bilirim



Ciğerini bilirim
kalbini, böbreklerini bilirim insanın.
Yanımda solunan nefesin
estiği yeri bilirim
ve getirdiği sesi duyarım.

Hiç yanılmadım
bildim, öğrendim
vermedim velveleye
ustalıktan saydım.

Gelir kokusu dört bir yandan
esir değilse ruh bedene
dağıtmamak için kadim dağları
kırmamak için nice gönülleri
duyarım, bilirim, anlarım
ses etmem.

Ustalıktan saydım
acemiyi çırak saydım
devam ettim...


Ömer Dalman
ARZ
15.08.2018



12 Ağustos 2018 Pazar

Anlatamıyorum

Dışarıdan içeri patlıyorum
yandım Allah bağırıyorum
çoğu gün dağılıyorum
derdimi anlatamıyorum.

Oldu hatalarım biliyorum
yaşadıklarımla yüceliyorum
itiraflarıma sarılıyorum
fırtınayı durduramıyorum.

Var bir terslik biliyorum
her şeye rağmen seviyorum
ölüyorum diyorum da
kendimi anlatamıyorum.


Ömer Dalman
ARZ
13.08.2018


Hayat

En yakınındaki duymadığında
hayallerini saymadığında
dostça muhabbet kalmadığında
ne dayanılmaz yerdir
dünya...

Cennetinde bir çiçek açmadığında
uğruna tarlaları yaktığında
arkandan ağlayan bile olmadığında
ne dayanılmaz şeydir
hayat...

Su verince almadığında
kor alevlerini buzla dağladığında
geçmişinle uzlaşmadığında
ne çözümsüz çiledir
aşk...

Dayanacak zerren kalmadığında
kalkacak bir nedenin olmadığında
dilensen de duymuyorsa
ne çözümsüz bir detaydır
hayat...


Ömer Dalman
ARZ
13.08.2018


Hangisi?

Değerinin olması mı?
Değerini vermek mi?
Zaman aşımı mı?
Hangisi?..

Sevip, bağlanmak mı?
Uzayınca kaçmak mı?
Suçlanıp, sineye çekmek mi?
Hangisi?..

Her şeye rağmen sarılmak mı?
Hesapları aşmak mı?
Dürüstçe anlatmak mı?
Hangisi?..

Sürekli başa dönmek mi?
Faydasızca tartışmak mı?
Yek vücut olup kalkmak mı?
Hangisi?..

Anlaşılmayıp ağlamak mı?
Alıp başını gitmek mi?
Yoksa hayata devam mı?
Hangisi?..


Ömer Dalman
ARZ
13.08.2018


Kendin ol öyle gel

Size; kendiniz olun, kendinizle coşun, sonra dostum olun diyorum.

Size; kendinizi özgür bırakın, heyecanlarınızı tanımlayın, sonra dostum olun diyorum.

Özlemlerinizi keşfedin, gereğince deneyimleyin, özgürleşin, sonra dostum olun diyorum.

Kendinizi sevin önce ve yaşayın. Sevdiğinizi de böylece sevin diyorum.

Dağıtmayın etrafınızı...

Kurduğunuz binayı, o güzel pencerelerin camlarını, harika duvar boyalarını...

Değişeceksiniz. Çünkü yıllarca kendinizi baskı altında tuttunuz. Belki baskı altında sevdiniz, arzularınızı perdelediniz.

Değiştiğinizde öz güveniniz artacak. Enerjiler özgür kalacak. Coşacaksınız ve yeni halinizi seveceksiniz. Bu süre içinde ilk kurduğunuz o binanın eskimiş yapısı itecek sizi bazen. Binayı tümüyle yıkmadan, usta dokunuşlarla usulca yenileyeceksiniz. İçeride yaşayanları zaman zaman sarsarak, ama onları da özgürce severek...

Zordur kendini kazanmak ve kazandıktan sonra etrafını yıkmadan, büyüyerek devam etmek.

Dostlarınız, sevgiliniz, eşiniz, çocuğunuz sizi bu halinizle daha çok sevecek. Aslında sevmek de zorundalar!..

Böylece dağılarak büyüyen bireyler değil; ustaca genişleyen, açan çiçekler olarak bir tarla olacaksınız.

Bana kendin ol ve sonra gel...


Ömer Dalman
ARZ
12.08.2018


5 Ağustos 2018 Pazar

Kendini büyüt, ama nasıl?

imagebam.com


Tekrar tekrar hep sevdiğim insanlara gücüm yettiğince bu önerimi hatırlatıyorum:
Evet... Çok bilgi var okuyacağımız. Bu hayatın işleyiş ve felsefesine yönelik çok güzel düşünce modelleri var her yerde. Bunların her birine yetişmeye kalksak; hayatımızın sonuna kadar yine de hepsini okumuş olamayız.

Ancak bizim amacımız sadece bütün sorulara cevaplar veren ve hayata dair sonsuz kadrajlarda cümlelerle çözümler önermek değildir kanımca. Hayatın boyunca bin tane kitap okursun ve onlardaki bütün düşünce modellerini benliğine depolarsın. Bu doğaldır. Okuyan herkes bu eylemi de yapmaktadır. Bilgin artar; bunu sosyal hayatına, ailene, dostlarına yansıtırsın ve böylece akıllarda nitelikli bir tanımın oluşur. Ok, bunlar güzel şeyler tabii ki.

Ancak; içinde senden başka, daha geniş bir sen var... Binlerce kitabı hatim de indirsen; o gözlerini-kulaklarını kapatıp, sık sık tefekküre dalmadan, meditasyon ile içe dönmeden kendin ile gerçek anlamda buluşamazsın! Okuduklarını içine kalıcı olarak geçirerek, varlığında titreşim değişiklikleri gerçekleştirmen için mutlaka tefekküre zaman ayırman gerekiyor! Yoksa sadece bilgileri takip etmekle çoğu zaman düşünce sporundan öteye geçemezsin hayatının sonuna kadar. Evet! Dünya hallerine bunun da katkısı büyük! Ama sence biz sadece bu dünya hallerimizi inşa etmek için mi buradayız? Daha ötede bir şey yok mu sence?..

Köyde toprakla uğraşıp, hayatında belki sadece tek bir kitap okumuş, ama oturup konuştuğunda seni bilgisiyle şaşırtan Mehmet Emmi'ye ne diyeceksin?..

Lütfen sık sık içine dön ve gözlerini kapat ki; algı sınırlarına seçerek aldığın her şey kendini senin varlığına fiziksel anlamda yerleştirerek, başkalaşımına sebep olsun.

Bunları; ben her şeyi çözdüm yuttum demek için değil, tadını çok aldığım halde, son zamanlarda zaman ayırmadığımdan, kendime de hatırlatmak için yazdım. Bana ilham veren herkesi seviyorum.


Ömer Dalman
ARZ
05.08.2018

3 Ağustos 2018 Cuma

Sustum

Bir kere daha sustum işte
süre vermeden
pek de bir şey beklemeden
belki de umudumu kestiğimden...

Bin dereden su getirmiştim
kılı kırk yarmıştım da
özetleri vermiştim
elmas pırlanta sakınmadan...

Sustum...
Bir kere daha sustum
ne zaman çağlar tekrar sular
bilmeden...
Yıkılır mı barajın beton duvarları
ulaşır mı sesim bir ümit
pek de umutlanmadan...

Çektim elimi üzerinden
belki nasırlarım incittiğinden
her elimi attığımı piç ettiğimden
belki de umudumu kestiğimden

bir kere daha sustum işte
süre vermeden...


Arıza Adam
Ömer Dalman
04.08.2018