28 Aralık 2018 Cuma

Umrumda değil!

Tepemde izliyor muymuş biri?
Not mu verecekmiş
devam mı edecekmiş benimle
notuma göre?

Umrumda değil!

Ne kadar olmuş ki kendisi
dürüstlükte, harbilikte?
Aşık atabilecek mi benimle?
Kime göre, neye göre?

Umrumda değil!

Sınav yapan hayatı bana
geçti mi sınavını kendinde?
Sordu mu bana bir kere bile
notum ne diye?
Oldum olası düşmanım kibre
kabalığa ve kendini bilmezliğe!
Sınarsa bir kez daha yetkimi

umrumda değil!..

Tepemde izliyor muymuş biri?
Sınayacak mıymış beni?
Çoktan geçtim kuzum ben sınavı
bak hele sen bir kendine!

Umrumda değil!..


Ömer Dalman
ARZ
29.12.2018


Araftaki Huzur

Bir duygu olgusunda, aşkta, sevgide, seçimlerde, ailede veya iş hayatında arafta kalmak çoğu insan için büyük huzursuzluk kaynağıdır. Hiçlik Aşığı içinse bulunmaz nimettir. Çünkü, hayat amaçları arasından oradan buraya çaresizce doğaçlama koşuşturmaları sırasında kendi nihai hiçliğini göz ardı etmiştir bilge... Fedakarlık, amaçlar ve para kazanma hedefleri...

Kimi zaman terk edilme, işsiz kalma veya meşgalesiz kalma gibi olağan olaylar normal insanı çözümsüzlüğe ve kedere sevk ederken, Hiçlik Aşığı'nın bir anda aklını başına getirir ve unuttuğu, esas kurtuluş ve huzur olan hiçliği ona hatırlatır! Umarsızca, kör gözlerle tekrar kendine, kendi sıfır noktasına, alenen sonsuz bilince dönmeyi tekrar hatırlar bu sayede.

Bu yüzden; arafta kaldım deyip de hemen arabesk bir haykırışla ağıtlar yakmasın bilgelik yolcuları. Nimetten sayıp onu, şükretmeyi hatırlasınlar. Hatırlanamamış, unutulmuş hiçlik, fıtratında olan her ruhu, mutlaka uyaracaktır ve gittikçe de sert şekilde ona varlığını hatırlatacaktır. Bu yüzden en mutlu anınızda bile O'nu anın ve şükredin!.. Arafta kaldığınıza da şükredin ki; son anda yırtın, gafillerden olmayın.

ARZ

7 Aralık 2018 Cuma

Yine kendimle

Yine gecenin sessizliği... Fonda ambient müzik. İyi kullanırsan açılır bütün ruhunun kapıları... Kabullerinin genişliği kadardır kendi evrenin. Dilediğin gibi akarsın...

Yine gecenin sessizliği... Yalnızım... Işık dolu içim biliyorum. Ama bir tek kendi yüzüme vuruyor sıcaklığı... Dünya dedikleri bu yerde, tutukluyum. Güzel oyuncaklar, kağıt-kalem, önümde klavye olsa da; an geliyor ben yine kendimle...

Yine gecenin sessizliği... Ne zaman kavuşurum kutlamaların kulaklarımı sağır edercesine çağladığı, fısıldadığımda sevgimi kulaklarına; sorgusuz duyacakların bol olduğu o yere?

Bilmiyorum... Bekliyorum.


Ömer Dalman
ARZ

Azrail ile Görüşme

imagebam.com

Az haber göndermedim geceleri Azrail'e.

Severim kendisini. O da işinde ekmeğinde... Dürüstçe işini yapanı sever gönlü temiz olanlar.

Hatta bir keresinde çok merak etmiş 'kimdir bu devamlı haber yollayan adam?' diye; kalkıp kendi bile geldi beni görmeye. Hani herkes 'Allah gecinden versin.' deyip, hayata tutunur ya ölenlerin arkasından. Bizim aykırı tavrımız kendisinin dikkatini çekince, onca işine bir kereliğine ara verip bana geldi yani!

Tam da o gelmeden yedi dakika önce kayıtlarımı tutan meleklerle gerçekleştirdiğim başarısız bir toplantıdan daha çıkmıştım. Onların bana söylediği, hatırladığım son cümle ise; "Olmaz öyle şey kardeşim! Biz senin ipini çekmekle değil, seni her anında izleyip, notlarını tutup, çok kritik noktalarda da sana nazik müdahaleler yapmakla görevliyiz." idi...

Son bir kaç yıl o kadar bezmiştim ki yaşamakta olduğum hayattan... "E zaten nihai amacım benim bu katmanla olan hesaplarımı kapatıp, bir üst katmana, yani yuvaya zıplamam değil mi?" deyip, meleklerimin anlayışına sığınmıştım. Baktım onlardan red kararı geliyor; kafamı önüme eğip, yine Azrail'e haber göndermiştim ki, on dakika sonra karşımda bitmişti o da.

Dedim ki ona:

- Yahu Azrail. Sen de meleksin ve görevin bizlerin ipimizi çekip, bizi buradan almak değil mi? Çok bunaldım, bezdim artık kardeşim! Öyle bir çıkmazdayım ki; yani toparlamam için evliya filan olmam lazım!? Hem bak sen bu işi profesyonel olarak yapmıyor musun zaten? Gel bak... Aha burada sana hiç itiraz etmeyecek, kendi isteğiyle teslim olan akarsız, kokarsız bir müşteri var. Bitir işi; al beni de yürü ileriye doğru kardeşim!

Azrail şöyle cevapladı:

- Hoop dedik! Dur bakalım orada! Bir kere; ben senin istediğin zaman ve iş programına göre değil, kaydı düşülmüş olan ölüm zamanına göre, saniye sektirmeden gelirim, seni alır giderim. Herkesin kendi isteğine bırakılsaydı; nerede kalacaktı Dünya'nın bin türlü dertle, çileyle dolu, özel kurgulanmış tatbikat ortamı olmasının önemi?! Ben senin yediğin boklara, yaptığın fedakarlıklara, yazdıklarına, kaydettiğin konuşmalara hiç karıştım mı? Sen de bizim sanatımıza karışma bakalım! Sen git bir yüzünü yıka, otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Ben zaten seni de en uygun zamanda 'pat' diye gelip alırım. İşin o kısmını sen kafana takma.

Ben de ona şöyle cevap verdim:

- E tamam da babam. Ben şimdi bunca derdi artan şekilde çekmeye devam edersem; ya kendimi, ya da birilerini keseceğim?.. Sonra?.. Sıyrılır mıyım peki bu işten öldükten sonra?

Azrail cevapladı:

- Birader bak... Her şey yerinde, zamanında ve yoluna göre ilerler bu alemde. Kendini veya başkasını kesmekte de özgürsün. Ama sonrasında ne olacağını da o durum garçekleşince görürsün. Ya da gidip, ihtimalleri çoğunun yaptığı gibi sıkı bir falcıya danışacaksın. İhtimallerine karışmak beni çok aşan bir şey... Riski siz zaten bu küreye gelmekle kendiniz üstlendiniz. Haydi bakalım kardeş! Ben kaçar... Burada sana verdiğim zaman süresince canını almam gereken tam yetmiş yedi kişinin işini ertelemiş oldum.

Ve Azrail o saniyede yanımdan buharlaşır gibi kayboldu.

Tam o sırada kendime geldiğimde havada süzülüyordum! Nereye doğru mu süzülüyordum!? İntihar etmek için boynuma geçirdiğim urganın tavandan kurtulmasıyla üzerinden düşmekte olduğum sandalyeden zemine doğru süzülüyordum!

Saniyede yerle bir seviyede buluşan başımın zemine sertçe vurması ile iyice aklım başıma gelmişti. Ellerimden destek alarak, oturur şekilde doğrulduğumda hemen sol tarafımda yere bırakılmış, üzerinde uzunca bir not olan kağıt gördüm.

Notta şöyle yazıyordu:

Sen daha beni çağırmadan çok önce ben yanına gelmiştim ve kendini tavana asmanı izliyordum. İlginç bir ruh olduğun için izleyici olarak gelmiştim oraya. O dakika ben de ne olacağını bilemedim, çünkü kayıtlı zamanın henüz bitmemişti. Meleklerin yardım edip, intiharını engellemek istediler, ama ben engel oldum ve "Durun. Bakalım ne yapacak?" dedim. Urganı tavandaki avizenin demirine iyi bağlayamamışsın. Tam urganı boynuna geçirdin, kendini bıraktın; bir kaç saniye sonra paldır küldür yere yapıştın! Zamanın gelmemişti kısacası! Üzerinden tren bile geçseydi, yine ölmeyecektin! Sonunu bilmediğin bir riski yaşaman kaderinde yok senin oğlum! Merak etme; o yolla gidişin programında olsaydı, inan buna da kimse engel olamazdı. Sen iyisi mi git şimdi bir yüzünü yıka,  otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Büyük bir şeye tekrar girişmek istersen de bana sorma. Ben zaten orada seni bekliyor olurum!..


Ömer Dalman
ARZ
07.12.2018



6 Aralık 2018 Perşembe

Ne haddinize?!

Sına beni sonuna kadar gökyüzü!
Dağlar, denizler!
Şehrin kuralları, arabalar, kaldırımlar!
Komayın ardına elinizden geleni!
En son kozlarınızla gelin üstüme!

Kınayın
yapın infazımı ey yakınlar!
Okyanus kadar engin
fırtına kadar dürüst olduğum için!
Çocuklar gibi coşkulu
Hayyam gibi aşık olduğum için
kesin biletimi, verin elime!

Şu narin bedenim
bir kaç litre kanım da tükense
döner miyim kendimden sizce?
Arıza Adam değil ki sizin gibi
değil ki umudu sadece bu kürede!?..
Sadece kendini dinlemede
kendince eğlenmede...

Gelin üzerime!
Tüm sorunlu tatminlerinizle
çakma bilgilerinizle
gerisayım Rabbim'dendir
sizin ne haddinize?!


Ömer Dalman
ARZ