1 Eylül 2010 Çarşamba

Haklı, Haksız ve Referandum

Beyler!

Sizler politikacılarsınız. Siyaset yapıyorsunuz ve ülkeyi de tam anlamıyla referandum yolunda ikiye böldünüz!..

Eh... Ellerinize sağlık! Allah ne muradınız varsa versin!

Meydanlarda harala-gürele bir çığırtkanlık, karşılıklı büyük-büyük, ukalaca laf atmalar, asıllı-asılsız suçmalar, lekelemeler, mesnetsiz ithamlar... Feci karmaşık bir laf salatıcılığı...

Çirkin, akortsuz, saldırgan... Genç-yaşlı bütün ruhların rengini bozan ses tonları...

Bu zaten sizin işiniz. Hatiplik sanatı... Yaptığını, yapmadığını, yapabileceğini, yapamayacağını laflarıyla allayıp-pullayıp, halka güzel görünme mahareti... Dahası; halkı üçkağıda getirme becerisi!..

"İki pehlivan çıktı meydane; herbiri birbirinden merdane" hesabı, atıp-tutuyorsunuz. "Allah ne verdiyse!.. Ner'den tutturursak... Halkı ne şekilde oltaya getirirsek kârdır." diyorsunuz.

Bu sizin sanatınız... Özellikle ayrım noktasına yaklaştıkça, yenişmek için bütün ülkeyi saran alabildiğine çirkin bir dövüş...

Ama; meydanda iki büyük pehlivan varsa ve ikisi de birbirine kesin tavırla meydan okuyorsa, illa ki bir tanesi doğru, diğeri ise yanlış... Hatta yalancı...

Adetlerimizden biridir... Bizim yollarımızda trafikte bir sürücünün hatası veya kasıtlı terbiyesiz bir hareketi olduğunda; haklı olan taraf, haklı olarak diğerine lafı koyar. Adamı azarlar. El-kol işaretleri yapar. Yüzsüz ve egosu yüksek, haksız taraf da hemen hemen her durumda üste çıkar ve sanki kendisi haklıymış gibi, aynen o da karşı tarafa giydirir lafı. Hatta hadsiz olduğundan, haklı olan tarafın üzerine bile yürür.

Ama illa ki iki taraftan biri haklıdır, diğeri ise haksız, hadsiz ve yalancıdır. Bu gerçek asla değişmez. Ustalığı yüzünden kendisini, olayı görenlere ve hatta olay yerine gelen trafik ekibine haklı gibi gösterse de, haksız taraf bal gibi de 'haksızdır'...

Gerçekten imanlı olanlar; olayın kaydının en tepede tutulduğunu zaten bilirler.

Kardeşim; şimdi siz referanduma doğru yürürken, o meydan-bu meydan birbirinize olur-olmaz atıp-tutuyorsunuz. Meydanlar rezalet! Ülkenin atmosferi rezalet! İşçinin, emeklinin, çalışanın durumu rezalet! Çarşı-pazar, et-kıyma, ekmek rezalet!..

Aynen trafikteki o çirkin kapışmalarımızda olduğu gibi; biriniz
yalancı ve haksızsınız.

Haklı olan, gerçekten hak yolunda, insanı için, halkı için en hayırlı olan sonucu ülkeye getirme adına bu mücadeleye gönül koymuştur.

Haksız ve yalancı olansa; asla bu ülke ve bu halk için hayırlı olanı istemez! İsteyemez!..

O yalnızca kendi insanlık-dışı amaçları yolunda, hırsları ve yüksek egosu uğruna koca bir halkı kendi vahşiliğine alet etmek için bu mücadelededir. Bu esas noktayı halka çaktırmaması da onun ustalığı tabii.

Bu ayrım noktasından yenik, ya da galip olarak ayrılsa da; haklı olan, hak yolunda kazanmış olacaktır.

Ve yalancı, haksız olan taraf...

Bu ayrım noktasından zaferle de, yenilgiyle de ayrılmış olsa; omuzlarına yüklendiği bütün bu koskoca halkın ruh yüküyle büyük ihtimalle cehennemi boylayacaktır.

Gerisi bizi ilgilendirmez!


ARIZA ADAM
Ömer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder