24 Mayıs 2010 Pazartesi

Dırdır arttı, hatlar karışık

Gönül daralmasından mıdır, kalp sıkışmasından mıdır, stresten midir, dırdırdan mıdır bilmem ama, bir süredir kalbimin hatları yoğun trafik altında... Hem de sağanak bir yandan, arkadan flaşörleri yakıp söndüren piçler bir yandan, yanımda oturan avradın alakasız alakasız dırdırı bir yandan!.. Hatlar karışık anlayacağınız kalbime doğru giden...

Otobanından, tali yoluna, yan yoluna, hatta dar sokaklarına kadar fena karışık...


Belki de sadece etekleri altında bir avradın yıllarca sabitlenip, her türlü yağmura karşı bu saçağın altına sığınmaya alıştığımdan... Ve bu yıllanmış süreç içinde yağmurdan kaçarken sürekli doluya tutulduğumdan... Yani karı dırdırından!.. Kim bilir?..

Eeee hayat bu; bir tarafta kazanırsın, bir tarafta kaybedersin. Tam "Yükseldim sevgide, aşkın kitabını yazdım. Çoluk-çocuğa karıştım ulan ben! Ufak bir kedi oğlum bile var! Savulun ulan; hayatım tam rotasına oturdu, gidiyor tıkır tıkır." diye nağralar atarken, bir de bakarsın ki; o rotanın baş kurucularından biri söz hakkını fazlaca eline almış, çatır çatır her durumda sana saydırıyor!.. Biraz daha izin versen; bırak ruhen iyice kararıp, Boğaz Köprüsü'ne atlamak için bir acele gitmeyi, hayat boyu birlikte yapılmış olan bütün yanlışların faturalarını da bu arada sana kakalayacak avrad!

Yani öyle kolay değil hayat dostum! Yanında hayat yarışında edindiğin bir ortağın varsa; (yani eşin veya sevgilin) bazı hak-hukuk meselelerindeki dengelere kesinlikle en baştan dikkat etmen lazım. Sonra dönüşün çok zor olur çünkü! Ya katil olursun, ya suçlanır, ayrılıp bir de borçlu çıkarsın, ya da işe yaramaz hale gelir, bir sonraki evlilik macerana ayırma olasılığın olan umudunu da yitirirsin, çöpe gidersin! Şakası yok; vallahi alkolik bile olursun, kendini tanıyamazsın dostum!

Kıçım mı tutuştu nedir bilmiyorum, ama sanırım 41 yaşımın ilk aylarında, yani kıllarımın ufaktan ağarmaya başladığı bugünlerimde hayatımdaki her şeyi daha detaylı sorgulamaya başladım. Yanımda dırdır yapan avradı bile!.. Çünkü bilirsiniz; "avrad erkeğini rezil de eder, vezir de..." diye bir laf vardır!

Bu zamana kadar her ikisini de olmayı tam beceremedim, ama "Bu yıldan sonra acaba bunlardan bir tanesi olacak mıyım artık?" diye panik ataklar yaşamaya başladım. Çünkü yıllar geçtikçe herkes bilir ki dırdırın da şiddeti artar. Sevgi de artmıştır zaten artabileceği kadar, ama eğer artan şiddetteki dırdır, yavaş yavaş sevginin önüne baraj çekmeye başlıyorsa; bu durum gerçekten de sakata gidebilir!

Belki de belli bir yıldan sonra, birlikteliklerdeki gaz-fren dengesi erkeğin eline geçmeli diyorum ben şu sıralarda. Çünkü yaşı ilerledikçe, hayattan maddi anlamda beklediğini bulamamış, dırdır miktarı da buna oranla artmaya başlamış kadına kalsa; ya en sonunda akrabaları tarafından hastaneye kaldırılırdı, ya da evde cinnete neden olup, koca bir ailenin hayat alanından on dakikada silinmesine neden olurdu.

İşte; içgüdülerim sayesinde sanırım alarm çanlarının sesini duymaya başladım ve bu yüzden son günlerde kalbime giden damar hatlarında, tıpkı bu rezil otobanların durumu gibi kuralsızlıklar, itişmeler, kakışmalar hissetmeye başladım. Yan koltukta oturan avrad sanırım bu kokuşmuş otobanın sağlıksız ama hızlı akışına fazlaca kaptırmış kendini.

Ona artık bu direksiyonun benim ellerimde olduğunu belli etmem lazım. Biraz ani fren, ani gaz, biraz fazlaca debriyaj... Yan şerittekilerle kapışma... El hareketleri çekmem filan lazım ki; yanımdaki paniklesin, can derdine düşsün! O zaman mutlaka dırdırı da, 'yutulan hıçkırık' gibi bir süre daha frenlenecektir!

Ve evet! Direksiyonun aslında benim ellerimde olduğunu hatırlasın ve yerine otursun! Size de tavsiyem; çok geç olmadan ve ani şoklamalar gerekmeden, ufak ufak gaz-fren hareketleri sergilemeye başlayın!


Arıza Adam Ömer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder