21 Mayıs 2010 Cuma

Fuzuli akıllı çoğulcular

İlerleyen müzik endüstrisinin suni cazibesi sonucunda, pop şarkılarına bin türlü suni efektin, yazılımın ve programlanmış enstrümanın, solistin sesinin seçilebilirliğini ikinci plana atarcasına, acımasızca katılmasıyla şarkıların çok daha güçlü ve güzel olduğuna inanan insanların görmemişcesine gururlanmaları gibi...

Ve daha, eliyle iki düz, bir eğri çizgiyi doğrultamayan bazı mimarların, önlerine tür tür hazır mimari programları yığmalarıyla ortaya koydukları endüstriyel ve kütük bina tasarımlarının 'pek medeni işler' olduklarına inanmaları gibi...

Zavallı ev kadınının görgüsüzce ve övünerek aldığı
kaçak çayı (Genelde İran çayıdır bu da...), tomurcuğu ve normal siyah çayı birarada harmanlayıp, malzemeden kaçmadan demlediği çayın en güzel içimli çay olduğuna inanması aynı fuzuli aklın eseri değil midir?..

Kaldı ki; ne zaman bir misafirlikte bu hazin tablo ile karşılaşsam, kendi evimdeki o alçak gönüllü çayın tadına kere dua etmişimdir! O ne berbat, çaydan kilometrelerce uzaklaşmış, ağzın içini buran, dili pelte eden, mideninse içine eden bir tattır!..


Basitçe dile getirdiğim bu üç iş alanının fuzuli akıllı kahramanlarının sizce de aynı görgüsüzlük, etiketçilik ve kibirin cazibesinde, ellerinde ne varsa aynı tabağa yığma ve sonucunda da ortaya hiçbir alımlığı olmayan, tarzı olmayan hilkat garibesi yemekler koyarcasına, aynı topraklarda yaşanan hayata ince ince kirlilikler kattıkları doğru değil midir?

Malzemeden sakınmayan, sadece gösterişteki bir elibolluğun endişesinde ölçüleri kaçıran, tarzları, anlayışları soysuzca yok eden bu yaklaşım, son yıllarda her yeri nasıl da sardı değil mi?

Peki sizce bu mantıksızca teknolojileşmenin ve materyel, araç bolluğunun altında yatan temel neden ne olabilir?

Sakın bu neden; insanları sadelikten uzaklaştırıp, 'komplike olan'a ilgilerini cezbedip, tüketip-atmaya alıştırıp, böylece sektörleri ve endüstrileri pompalayıp, dünyanın en üstünde kartallar gibi bekleşen bazı çevreleri hep en üstte kalıcı kılma güdüsü olmasın?..

Ve o kartallar dışında geriye kalanların, en basit tanımıyla 'köleler' gibi minimum beklentilerle sürekli çalışmaya güdümlenmelerini sağlamak olmasın?..


Ne dersiniz?..

Ya da siz o kartallardan mısınız, kölelerden mi acaba?

Peki bir ara nokta var mıdır sizce?..



.......................

Ömer Dalman (24.06.2009)
www.antoloji.com/omer_dalman



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder